23 Mayıs 2010 Pazar

Try Again..

Yağmurun altında tek ıslanan ben olmak, Güneşi yaktığı bir tek ben.. Saçımı başımı yolsunlar isterdim, Eğer Duygu yoğunluğundan ölmek yerine eski püskü bir arabanın altında yanlışlıkla ölmeyi yeğlememiş olsaydın, Tam olarak bilmem kaç yıl bilmem kaç yaşanmamış gün bilmem kaç durmuş saat oldu, ve ben hala ölümünü kutluyorum, saygı görmeyen yüzümde. Müsait bir yerde indiriyor hayat beni, seni bulabileceğimi sandığı bir yere. Hiçbir şey görmemek Hiçbir şey düşünmüyor olmak Ve duymamak, sana mı gidiyor. Aradığımız kişilere bazen ulaşamamak, iyi niyetten sayılıyor. Bırak, gitsin, bırak git.
Bütün şarkılarda aynı kelimeler geçiyor.

diğer geceye bağlasak bu geceyi

Elimin değmediği bir yara gibi durur, orada. Kıpırdamaz hissetmez hiç. Biz sadece ara unsurlarıydık onun yaşamının.

mayıs sıkıntısı

Gökyüzünün altındaydık o gece, çok kalabalıktı şehir ve kimseyi tanımıyordum, hiç kimseyi.

25 Ocak 2010 Pazartesi

Ocak - 2010. Hissiyat, anlamsızlık ve lekeyle, dokunacak neyimiz kaldı. Yazılacak onca kelimeyle..

Hayatın tümüne ait olamazdın, ya da bir başkası.
Ellerinde kanla suçsuzluğunu ispat edemeyeceğinin farkındaydın ya da değil. Kendini öldürürken bile. Seni kendine getirecek cümleler aranırdın, gözlerinin içinde, yaralandın. Avucunda aranırdın, delik deşik. Dudaklarında aradın, parça parça. Saç diplerina baktın, darmadağınık.

Bulamadın, çok düştün. Uykundan, rüyandan vazgeçtin. Ama hayat deliler gibi yaşadı seni. Acıyan yanlarınla sarıldın, bir ağacın gövdesine. Unutmak için, unutulmak..
Sana dediler,
Adına intihar dediler.
Kurtulamazdın, yine de. Suratında umursamaz ifadeyle kurtulamazdın. Sokaklara çıkıp bağırmalıydın, belki derlerdi. Delidir, sana dair hiçbir şeyin bulunmadığı kelimeler kullanmaya devam ederek. İstediğin neydi. Bir çocuk aynaya baktığında kendini görürdü, sen çocukluğunu.

Vücudunu kirletirdi bir kadın, sen izlerdin. Aşık olmanın tadının bu olduğunu fısıldardı kulağına, sen rolünü eksiksiz oynayıp oynayamadığını sorardın, duygu dilenirlerdi gözlerinden. Sen umursamazdın.
Aynaya bakınca bir çocuk görürdün, annesinin kucağından düşmüş, başka bir kadının çıplaklığına. Üşüdün, aklın üşüdün, düşüncelerin..

Anlatacak hiçbir şey kalmamacasına, yaşıyordun. Tüketecek her şeyi, saklayarak. Ocak-2010. Anna T.

Kim geldi?
Kapı çalıyordu ve sen ilk defa anahtarlarını evde unutmuştun. Bölünmüş uykumdan şikayet edip kapıyı açtım, ellerindeki kanı temizleyecek düşüm yoktu. Ellerin paramparça, sen üzgündün.

Gözlerine tutundum. Artık sadece gözlerinle yazacaktın.
Kelimelerin anlamları olmadığını kimse bu kadar güzel anlatamazdı.
İçeriye girdin.

14 Ocak 2010 Perşembe

Ritim 1.

Yazacak hiçbir şey kalmadığında sana sığınmaktan tam sıkılmışken..
Tekrar tekrar sende bulunmak belki de hayata karşı duyduğum bütün his..

Yani sıkılmak da seninleyken.

Daha ne?

Büyük bir boşluğun ağzında durmuş bekliyorum, saygıya dair hiçbir şey yok içimde. Küfür bildiğim yok, söylenecek kötü bir sözüm bile. Sadece biraz deli bakıyorum, sessizliğine.

Nerede olduğumuzu düşünüyorum şimdi. Kimle, Kimlerle.
Hiçbir zaman sormadığım sorular aklıma geliyor, sana dair.
Sorabileceğim bir sen aranıyorum, yanımda, bir yerde.
Görebileceğim uzun ve derin bir boşluk sadece.
Ve aradığımız kişilere ulaşamıyoruz.
Yağmur, kar, bulut ve kül.
Yanıp tükenmeye meyilli ama yaşamaya da dahiliz.

Bildiğimiz bir şey var ki,
Sessizlik dediğimiz kuruyor.
Ateşle ya da güneşle.

-Anna T.

28 Temmuz 2009 Salı

Gail

Ve her şey ezilirken içimde
Kim kurtulmak ister?
Söyleme.

Başka yerde yaşıyorsun. Anlatamadığın o şehrin kokusundan başka, daha neler...

Olmak ne,
Olmamak ne?
Kim kimin anlamsızlığını ölesiye boğabilir..

Sus, nolur.

Sen duana sığınmazken / sığmazken bir mumun dibinde ölen ışığı özlüyor küçük çocuklar sokaklarda..

Bağırma, nolur..

21 Temmuz 2009 Salı

intihar fiilen yapılan bir eylem olmayabilir


seninle aramızdaki derin boşluktan..








- eksik bir şeyler vardır.
- tamamlanamaz şeyler olmalıdır.
- çünkü bazı şeyler çok acıtır..
- beni senden oldum.

seninle aramızdaki boşluğa düştü, duygularımı anımsatan bütün anılar..

şimdi dönüp bakınca seni göremediğim kenar köşe yerlerde, söze dönüşüyor dilimdeki tat.

içime düşen. içimden düşen. senden kalanlar.

ve ardımda kanat çırpmaya yeltenen kuşlar.
bir kış gününde başlıyor, yaşananlar. mevsimlerde bitmiyor,
mevsimlerle bitmiyor, üzerimizde kalıyor, zamana dair kalıntıları, hayata sığmıyor. yaşayamıyoruz.

neyi tekrarlıyor , çocuklar, hece hece. harf harf. zaman zaman.
oyuna dönüşüyor hayal kurmak, gerçekle arasındaki anlamsızlıktan.

çünkü adı vardır, çünkü sözde kalmamıştır. bir şeyler doğarken anne
karnında, bir şeyler eksik kalmaya başlamıştır. doğmakla ölmek arasındaki
yaşamdan önce, doğmaya hazırlanan beden ve ruhun karmaşasında eşleştiğimiz kendimiz.
huylarımız kuruyor zaman askılığında.
kendimize çevirdiğimiz yüzümüz. ve bizden çevrilen yüzler.

dilimize çevirmeye çalıştığımız romanlar gibi, hayata çevriliyor, kimliğimiz.
kişilik oluyor, insan oluyor, ruh oluyor. sonra paramparça..
parça parça.

ve beni doğuranla benim doğurduğum arasındaki, renk farkında bile..
-renk ve huy değişimi. ton farkından dolayı uyumsuzuz.

hayat uyuştuğumuz değildir.
beynimin almadığı, bütün faaliyetler, karıncalar gezinirken düşüncelerimde,
biraz sevgiye eriyen üzüntümde, ya da anlamsız bir kaç sözde.. ölmek anlamını hiç yitirmiyorsa.
doğmak, kimi ne kadar ilgilendiyor. ölene dek binlerce kez doğmaktan bahsediyorum.
anne karnından çıkmanın mucizesi, kimseye dert olmazken, hediye paketine sığdırılan, varlık mücadelesinde.
seninle benim aramdaki boşluğa düşüyor, hayatım.
tuz buz oluyor, insan halim.

inadına azalan, eksi sonsuzla artı sonsuzdan önce, seninle benim aramda, ya da boşlukta.
intihar etmek fiilen yapılan bir eylem olmayabilir.

19 Temmuz 2009 Pazar

kaçmak üzere yazılmış

KaçmaK ÜzereyiZ.

giden :

İyi davranmadılar bize.
Kanımızın rengi değişti.
.bozulduk.
Dilimizdeki sözün tadı değişti...
Şimdi acıyor tenimiz..
Soğumuş işte kalbimiz..
Sevilmeyi bekliyor şimdi bizi kovan sokaklar..
Oysa ben artık hatırlamıyorum ilk kimin ismini unuttuğumu ..
Annemin yüzü silinmiş hafızamdan..
Ülkesinden kovulmuş iki yalnızdık onunla oysa..
Birbirimize kimdik, hiç bilmedik.

Kanımızın rengi kayboluyordu, onunki biraz daha kirliydi, benimki biraz daha pak.
(tam tersi olma ihtimali.)

..burun deliklerimizden hayatı soluyorduk..

Sonra öbek öbek içimizde bölündü zaman.


Kayboldu yaşamak,
Bir uçurum gibi değil uzun bir çöl gibiydi hani..
Suyunu bulamadan bizde...
Kayıp gitti ellerimizden.

Ölümü ikimizde beklemezdik..
Kalplerimizi ellerimizde taşımıyor muyduk. el bebek gül bebek.
Dinlenmeliydik.
Bilemedik.

Hiçbir şeye vakit bırakılmadan alındık dünyadan..
Hep isterdik..başka bir gezegene gitmeyi.. Şimdi başka bir dünyanın kapısında ağlamayı bekliyoruz; ağarsın diye yüzümüz..
İç içe geçmiş halimiz.. Bir denizin kıyısında buluşmuştuk, şimdi denizin derinliklerinde bulunuyoruz onunla..

Hayat bizi oralara kadar götürmüş.
Diğer kıyısına varmak sadece hayalimizdi.

Hayallerin gerçekleşmesi bizim dünyamızda tersti..

Ayrı düşmek üzereyiz şimdi..
Üzülecek halimiz yok.
Ruhumuz çoktan terkedilmiş bedenlerimiz tarafından.
Onu görmeyi özleyeceğim, sabah beni uğurladığı kapıdan.

Onu görmenin ne demek olduğunu unutmaktan korkuyorum..
Ona dokunmanın dilini hatırlayamamaktan kaç kez defa daha öleceğimi bilmiyorum..
Biliyorum: Bir uçurum değildi hayatımız..
Oysa şimdi bir patikadan aşağıya yuvarlanıyorum onsuz..
Diğer tepenin başından da o..
Şimdi bilmem: Hangi ölüm kucaklayacak bilmem, ayrı sokakların koynunda.

,kalana yazmak.

15 Nisan 2009 Çarşamba

dispersiyon eriyik

--hiç olmadığın biri olmaktan söz ediyorsun...seni anlayamıyorum.--
düzgünleşen yüzeydeki pürüz gibi ellerime takılıyorsun oysa...--
gittikçe daha yakın daha dipdibe ve daha pürüzlü bir yüzeyde sesleniyoruz isimlerimizi...batmak üzere.ölüm kokmak üzere çürüyor tenimizde...
ritmi bozuluyor şarkının beraber söylerkenseslerimiz uygunsuz.ama biz seninle bağırmayı seviyoruz
-kısık sesle.

11 Nisan 2009 Cumartesi

ruhuna sinmiş uğur böcekleri, deniz minareleri, nazar boncuğu,...



ikisi bir arada yalnızlık...
şekersiz...

ah lütfen biraz daha tatlandırıcı...

şeker dokunuyor...

konuşma çizgisi...

daha fazla susabilir miyiz.

zaman nasıl da geçmiş...

koynumda
yılanlar
ölmüş...

ben zaten seni bile.

önceden çocuktun
oysa...
şimdi ellerin büyüdü
tırnakların uzadı...

erkekten cadı da olurmuymuş denenecek kadardın...

hiç bilmediğim bir dilde konuşmayı mı öğrendin...
çözüldü dilin
aldanmadım...

tek kelime
tek cümle...
kimse kimseyi bu kadar kısa anlatamadı...
tanrı 7 günde dünyayı yaratmış...

nasılsın

nasılım

başladı bitti.
olmuyor
ne ben senle
ne kimse kimseyle konuşamadı...

ne kadar yalnızsın.
her yere yazmayı istedin...

nasıl bir büyüdür ki...
bozuldu...
tuttaramadın...

gülme
çünkü bu kadarı yeter.
gidiyorum...
- gitme
diyemezsin...
soğuğum üşengecim ve olmadım.
güzelsin
belki değerli.
kim kim de farklı...
kimse kimseye insan bile olamadı...

kelimenin oyunu.
kelime oyunu
sen seversin her türlü halini.
yüklemlerin zincirini kim bozacak...

kelimesiz oyun
oyunsuz kelime
kelimenin bensiz hali...
yalnızlık benim mi
şimdi kimse kimseye dur diyemez
kimse kimseyi tutamaz
kimse kimseyi zaten tutamadı
en çocuk hali
en yalan
hali
yani sana hiç inanmadım
bir rüzgardır
gelir geçer
unutma ki havada kalamayız düşeriz...

bir parça çikolata
lütfen daha katkısız
daha sert. süt
yaş
gürültüüüü...

-...

kırılmışsın aynada..
kaybolmuş boncuklar cebinde...

cins isim



akışkan kimi zaman da kendine özgü.
çünkü zamanı yoktu biri olmaya...

tekilliğin aynaya yansımasıdır çoğu zaman...
belki
boynuna dolanmıştır biraz yalan...

donan cümlede aranan...
biraz sıcak
biraz...

elleri donar...

dökülen
kırılan ya da silinen...
sürekli tükenen
bir şeydir
o

fark etmiyorsan
yaşamıyorsundur
hiç bir zaman

belki de yaşamamak tır adı
bilmediğim bir anlamda...

yabancı bir sözlükte
kendi adının karşılığını
bulunca
kaybettiğin neler var
anlayamıyorsan hala...

bazen rüyanı yaşarsın.
bazen uykunu...

ütopyanın
sana vermediği
dir
kafanda uydurduğun
yaşayamadığın
--
boşluklar bile
bazen daha fazla
huzur...

yargılanacaksındır
tanımadığın bir yüzde
seste...
dinlenemiyorsan
yorulacaksın...

bazen saçların ıslak
sokağa çıkarsın...

mutlaka üşürsün...

normal bir anomali



toplu terapi--

bir özgürlük alanı değildir
diğerini mutlaka önemsemek zorundasın.
kimsenin acısı
kimseye
tatlandırılmış biçimde sunulmuyor.
sınırlarını törpülemek değil de sınırsızlığını törpüleyeceksin.
sus dedim mi
çıt çıkmayacak demek değil bunun anlamı.
sesini kıs.

paylaşım alanlarına dahildir.
çift kişilik masal anlatmak zorundasın.
çift porsiyon acı, hikaye ve gözyaşı..

hadi hikayeni anlat bize nilüfer,
sonra partnerine sarıl
ve ağla..

canım cehenneme tamam mı.
sorunlarım sizi zerre kadar ilgilendiriyor olsaydı
onlara masal demekten vazgeçerdiniz.

çok mu olumsuz
sert ya da soğuk oldu...

her terapide olur.

ya da diyorum biraz ara versek
anlatacak uygun bir masal bulana kadar.
yani kimseye sarılmak istemiyorum.
seni üzmek de.
kaç kişiyiz seninle.

ya da onlar kaç hiçe sığıyor.

kalıplar bizi kendine uyduramamaktan hiç şikayet etmedi.
akla zarar.
yani bir boşluk anında sıkıldığımı anlatmayı o tanıdık bildik kelimelerle anlatmaya çalışsam..
kimse yine anlamayacak..
bu benim seçimim değil.

hiçbir kalabalıkta dinmez hiçbir şey.
dört duvara sığmıyorsan
yaşamamayı kabuleneceksin.
ve dua etmeyi unuttuysan...

sığınacak delik bulamıyorsan
gidip şehrin en kalabalık yerine
intiharını teşhir edeceksin.
başka yolu yok.
olsaydı
anlatılırdı.

normal bir anomali
belki biraz melankoli, karıştırmayalım,
sağlam olmamak değil bu.
dozu yok sadece.

aralarında uyum bulunan titreşimler



dilimin ucunda birikmiş onca şey.
anlatmıyor kelimelerle kendini.
biraz sessizlik deyince ilk onun yüzü gülüyor.
aslında yetinmeyi bilmiyor. biraz veriyorum her şeyden ona.
biraz yemek biraz su biraz merhamet biraz sessizlik..
bir kaç notayla yetinmeli şarkılarını söylerken
bir kaç harf kullanmalı konuşurken yazarken sadece..
hiçbir şeyi tam olarak öğrenmemeli
çünkü çünkü korkuyorum
yüzümün diğer yanını görünce
diğer gözüme bakınca
üst dudağıma dokununca
sağ kulağıma doğru konuşunca
olacaklardan...
korkuyorum. titriyorum. karnımda sancılar.
onu az sevdiğimi söylüyorum hep.
eksik çok eksik anlatıyorum her şeyi.
yarın gideceğimi
akşam onunla uyumayacağımı.
bugün beni göremeyeceğini söylüyorum.
az üzülmesini sağlıyorum.
sadece bir gözüyle ağlamasını istiyorum.
hiç hayır demiyor.
hiç evet demiyor.
bazen bazen durduramıyorum.
bir gün gidiyor..
sadece bir gün..
hiçbir şey kalmıyor.

annem derdi
insanlardan hayır gelmez..
bana çok kötü davranmışlardı.
bir gün evde yalnızdım.
kapının önünde bulmuştum onu..
biraz su biraz sesle kendine gelmişti..
kediler acımasız oluyorlardı.
hiç tırmalamadı tenimi.
tüyleri dökülmedi yatağıma.

oysa güzel bakardı.
ne kadar renkliydi gözleri..
elleri.
hatırlıyorum.
hiç ısınmadı..

oysa
...

şimdi pencereden dışarı bakmıyorum.
kapının önünde duran hiçbir şeyle ilgilenmiyorum.

bir gün yolda onu gördüm.
beni hatırladı.
üst dudağımı, sağ kulağımı, yüzümün diğer yanını...
adımı bilmiyor muydu gerçekten..
dilinin ucuna onca şey geldi..
biraz baktım, gittim..
midem sancısı, içimde korkusu.
hiç ölmedi.

Işık olmama durumu



ve ve yaşayamam...
durdum...
çıktığım bütün merdivenler de unutulmuş ayak izlerimi aradım...

birinin yüzü döner mi diye baksaydım...

olmadı...
hiç olmadı.
hala aynı eylemde tekrarlanıyorum.
uğradığım boşlukta kendime rastladım.
sandığım yerde değildim...

olmamış...

yüzyüze geldik.
elleri yoktu...
gittim...

sırtımda tırnak izleri...
kedim yine bana ihanet etti...

inanmadığım şeyleri yaşamak ne demek...
sözlüklerde aradım...
hayat işlenmemiş yasalara...
herkes eşittir.
benle seni kimse toplayıp yok olmayı bulamazdı.
niye sustuğumu anlamalıydın...

vazgeçtim.
tekrar yazmaya başladığım o anı.
tekrar sildim.
ilk cümle hiçbir zaman bizi anlatacak kadar anlamsız olmadı...

ayakları çıplak bütün küçük kızlar gibi
yağmurun yağdığı yere kadar koştum...
yağmadı...
gitmedim...

sadece bulamadım...
çoktan gitmiş neler varsa...
aramak ne demekti...

sen yanmış saçlarınla karşıma geçmiştin. dokunmadım... yanık kokusu ve küldük...
baktıkça görmediğim yüzünle her adımda ayaklarıma dolandın... yakında gelecek olan o düşüşü kucakladım...

seni ben doğurdum...
beni sen acıttın...

içgüdüsel...
bize düşenle bizim düştüğümüz arasında...

belki aynı kalemle yazsaydık düşlerimizi uykumuza...
kış günü güneş bu kadar üşütmezdi hala ve hala...

mevsim yazılmazdı sözlüğe arandığımız yerde...

havasız susuz yaşamaya bu kadar alışmışken...
bu dar zamanda...
kalbini yakmak ne...
boşluğu çıkarmak ne...

toparlanıp gideceğim yere doğru...

unuttuğum tek şey biraz tozla biraz koku...

kendimi yazdıklarımla zarfa koyup yakılmak istiyorum...
ve ani bir deprem de silinmek...
olmazsa
bi okyanus içinde boğulmak niye olmasın...
yeter ki kalbime daha fazla vurmasın bu rüzgar...
soğuk...

dar alanlarda ölemem.
yaşayamam...
gidemem...

kerim olanın hikmeti



ve parça parça gönderilir.
-kutsallığını koruyor kitap.
-dilime tercümede diline ihtiyacım yok.
-üşüyor ellerin, ısıtamadığın gönlünle..
-bir kadın teni değil sesim.
-dökülen saçlarından saçlarımın renginin akmasının anlamı bizden bir şey değil.
- bakışını sokan arıyı haklı bulmam içimden gelen değil.
-aklımın ucuna yığılıyorsun...
- tenimi geriyorum. ve yazılanlar dökülüyor...
sahifeler içinde uzayıp giden kutsallıkta hiçkimsenin bilemeyeceği tercümede ve meal de.
anlatamam artık, ben bir şey değilim...
kerim olanın hikmetiyle...
başım secdeye eğildiğinde...
aşırı bağımlı bir duada...
gözlerim gidiyor diyardan.
bilinen mekandan...
benim inancım senden değil...

üşüyen bir rüzgarının ateşiyle cehennemin azabında
bir erkeğin ucuz sözlerinde
bulmadığım umudu yakıyorum...

kay/ıp/ol.

or'da durma

derenin ağzında oturuyorsun yaa...
boğulacaksın diye korkmuyorum.
evinin kapısı çoktan unuttum.
senden (ç)aldıklarım midemi bulandırıyor...
ellerimi kirlettiğin yetmezmiş gibi

-- yavaşça azalıyor yol.
-çünkü ömür kısa bir merdiven... yorgunluğumu içer miydin?
- o dağın tepesindeki bulduğumuz kocaman ağacın dibinde unuttum kollarını...
buna ihtiyacım vardı.. geriye dönünce seni bulamamak tehlikesiyle yüzleşemezdim üşürken. şimdi üşüdüğümde tırmanmam ve kollarına sarılmam gerekiyor...
beni bağışlama nolur...
-- akıttığı kanı temizliyor ölenler.
-ruhuna dayanıyor rüyalar..
- aklımda hülyalar...

uykunun eşiğinde buluşmamalıydık. kendimde değildim inan. artık kuş uçurtmasını bilmiyorum. kuşların dilini sesindeki kekreyi hissedince çözebiliyordum. üzgün değilim. bu sadece burukluk.

hayat mideme dokunuyor.



öyle çok zaman geçmesine gerek yoktur.
iki an arası
yanar.
sonrasını beklersin öyle temkinli,
hiçbir şeye fayda etmez.

anlatamadığım şeylerden biridir.
söze dönüşmeyecektir.
o yanık izi ve kokusu.
gerçi ten ve ruh nasıl kokar.
kim bilir.

hah, saçmalıyorsun Nilüfer.

parmak uçlarımla dokunduğum yerlerde
kağıt yüzeyi ve kitap sayfaları
elimi burnuma götürdüğümde kağıt ve kitap kokuyor.
bir şey dokunmadığım anları merak ediyorum.
anne karnında bile öyle değilsem..
öyle değilse..

boş Nilüfer be bunlar.

duadır



gizli gizli saklı
ayrı ayrı köşelerde.
terk ediyorum, ani ve zamansız .
rötarlı ya da ulaşılamadı.
ağır aksak ya da kesik kopuk...
kağnı sesleri çoktan yitti gitti...
tarihin kıvrımları ince ve isli...
adının altındaki ismim çoktan bölük pörçük...
mührüm çoktan bozulmuş akmış...
mürekkebine değmiş dudağım...
öpüşümle taşınmış oradan oraya

silinmeyen silinmeyen bölünüşte,
arkamdan gelin nolur, bu gidişte...
yorgunum, yolum yorgun, ben yorgun,,,
düşüyor damla damla olsa da yağmurlar üşenmeden üzerime...

yağını akıtıyor, annemin elleri.
salya sümük babamın yüzü.
kardeşim vargeçmiş bana bakmaktan
sırtı dönük... kalabalıkta.
bir de ben miyim, boynu bükük...

hiç olmadı. çünkü yazmıyorum. silmeeye başladığım harflerimi. beynime kazıyorum. kaç kitap ettim. kaç sözlük biriktirdim. kustum kustum... mide bulantılarımda başlıklarım.

yaşantımın uğradığı kesintide, kendime dokunuyorum...
yüzümde, yüzümde... çizgi çizgi büyüyen ve derinleşen hatlarda... gözlerim gergin...

aynanın sırtı dönük. sırrı benim.

bakmıyorum. çoktan vazgeçiyorum.

görmek değil izlemek başlıyor. duvarda sahneler odada oyunlar. oyuncular çoktan ruhlarını terketmiş.

yaşamın tadı kaldı.
süt bozulmuş, yoğurt ekşimiş.
kuruyan peynir taneleri küflü ekmeğimde.

bismihü...

ve dişlerimin kovuklarında, dualar...
başlayan ve bitmeyen...

'...dediysem, duadır...'

and than...



yüksek dozda bunalım...
kanımıza verilen...
ucu yanmış sigaramı sunuyorum dudaklarına...
dudak aramla başlıyorum susmaya...
ellerimdeki ölümü bırakıp gideceğim...
lütfen saçlarıma dokun...
dökülen yanlarımın senle kalmasına izin vermelisin...
eşikte karşıla beni...
çok kalmayacağım.
yüksek dozda bunalım ve düşüncelerimi delirten şu duman...
ateşşşini uzatıyor yüzyılların ardından adam...
yüzünü görsem
aynanın sırrı dökülecek....
gölgeme sinen gözlerin var ya...
yine de
şükür diyip yüzüme sürüyorumm...
beni karşıla...
ölümüm çok adi olacak...
sen var yaa...
anca mezarımda ağlayacaksın...

beni karşıla...
ellerindeki ölümü alıp kaçacağım...
kimse anlamayacak...
tam da dilecediğim gibi...

karşı kaldırımdan geliyor her şey...
gözlerini büyüte büyüte....
geçişler tıkalı.
sadece bekleyebiliyorum.
aslında hangi rüyadan uyanırsam uyanayım hep aynı uykuyu uyuyorum...
yüzyıldır...

güzelliğini esirgiyor zaman, akıp giden halimel suyu andırıyorum...

ellerinde biriktiriyorsun sen, bulduklarını... yaşamayı o kadar çok sevebilir misin...
ya da beni.

seni kandırdığım kadar kansaydım belki derdim yaşamıma....

herkesin 3 şansı vardı... benim lambamdan cin çıkmadı..

ışığı sönüyor zamanın... çünkü ben vazgeçmişim gibi her şeyden.

bilmiyorum adını unuttuğum şeylerin hüznü belki de...
hatırlamak çözmek ki her şeyi...
her şey.
şey.
o...
tükense de geri gelmeyi beceriyor var olan...

eskimek ne demek.
sözlükler anlamlarımı içermiyor...
neler kaybettim bir bilseniz...
içim içimi yedi bitirdi...
her seferinden aynı kelimenin farklı tonlarıyla boyuyorum yaşamı...
öyle biçimsiz bir hal aldım ki...
gözlerimden fışkırıyor...
baksanız anlamazsınız.
tam istediğimden...
az şekerli kahve...

ımm hayır süt istemiyorum..
kahvesi bozulmasın.

gökyüzü güzel olsa da gözlerim kadar derin değil hiçbir şey... bencillik bakışımda dolanıyor...

gözlerimden yağmur düşüyor.
kimse ıslanmıyor.

ne kadar mutluyum
şu kadar...

derimdeki beyazlık gözlerimi alıyor.
oysa beyaz kirlenmeyi bekler...
ben güneşten uzak kalmayı ne kadar çok sevmişim...
gecenin içinde kaybolamam bu yüzden...
tenim ele veriyor, kaçsam gidebilir miyim bir yerlere...
hayır. şey.
o bulur beni..
söylemeyin kimseye...

sessiz kalmasını beceremeyeceğinizi biliyorum.
umrumda bile değil.

'artık gel nerdeysen, bu uğursuz yağmur dursun...'
nlfrltg

need the end to set me free



en ıslak yerlerini özlüyorum...
en korunmasız
en korkusuz...
cesaretin bürüyor sevincimi
yanaklarımdan dökülüyor parmak izlerin.
etimi parçalıyor ellerin.
uçurumun diğer ucuna varana kadar seninleyim...

--gel hadi kurtulalım

tükendiğim yerde..


Get a playlist! Standalone player Get Ringtones